‘Özgeçmişine referans olun’ yazımda,işletme sahiplerinin üniversite öğrencilerine daha çok şans tanımalarının, orta uzun vadede karşılıklı faydalarından bahsetmiştim. Bu kez resmi bir de tersten okuma ihtiyacı hissettim.
Elimdeki özgeçmişe tekrar göz gezdirirken, günün son mülakatı için ön hazırlık yapıyordum. Hazırlıklı olmak önemliydi çünkü kurumların çalışanlarını seçtiği kadar; artık çalışanların da kurumunu seçtiği gerçeğine ben de inanıyordum. Ve çalıştığın yeri doğru temsil etmenin önemi, hassas olduğum bir konuydu her zaman.
Kapı çaldı….
İçeri giren tatlı mütevazı bir genç bir kızdı. İnsanı okumak, sadece söylediklerini değil, söylemediklerini de anlamaya çalışmak, kişiyi doğru görevde konumlandırabilmek, güçlü olduğumu düşündüğüm konulardandı. Görüşme odasına davet ederken kendisini, yine doğru karar verebileceğimi tahmin ediyordum.
Dinledim...Sorular sordum…Anlattı... Anlattı… Anlattı...
İşe alım görüşmelerinde, sağlıklı bilgi edinmek için idealde ortalama bir süre olmakla birlikte, bazı görüşmeler kendisini olumlu ya da olumsuz yönde ilk 10 dakikada belli eder. Bu görüşmede onlardan biri gibiydi.
Aradığımız kriterlerin aksine bir beden dili, okul bittikten sonra geçen birkaç yılda adımlarını destekleyici şekilde planlayamamış olması, istediği işi henüz bulamamış olmasından ziyade, konusuyla alakalı kendisine yapabileceği çok sayıda yatırımın henüz yapılmamış olması düşündürücüydü.
Mezun olduğu okul, alanının iyi öğretildiği adreslerden biriydi… Kendisini, ülkenin ortalama bilgi seviyesinin üzerine taşıyan, okul bittiğinde büyük bir farkındalıkla hayata başlayabileceği bir bölüm bitirmişti.
Ne var ki henüz gücünün farkında değildi….
Şüphesiz temelde karakter özellikleri ile ilgili olmakla birlikte, paylaştıklarından anladığım dünyası, okul hayatında vize final heyecanlarında, sonrasında ise hızlıca işe girme telaşında sıkışıp kalmıştı. Detaylar, ilgi alanlarına da yoğunlaşmalar, iş yaşamını kolaylaştırıcı yan yatırımlar, antrenmanlar atlanmıştı.
Üniversite kariyer günlerinde, bana gelen sorulardan biri ‘’Biz çalışmak istiyoruz, firmalar deneyimli çalışan arıyor, onlar bizi almazlarsa biz nasıl deneyimli çalışan olacağız?’’ şeklindeydi. Bu sorunun arkasında işte o gücü fark etmemek vardı. Soruların, kaygıların, önceliklerin, belki aile baskısının, başka başka telaşların, memleket meselelerinin, imkansızlıkların arkasına sıkışan parlak genç heyecanlı beyinler vardı.
Resmi ters çevirip baktığımızda ise aslında işletmeler orta, üst düzey yönetici pozisyonları ve uzmanlık gerektiren spesifik görevlerde elbette deneyimli çalışan arıyorlar. Ancak ilk iş başvurusu yapan kişilerde de deneyim bir kenara dursun, karşılarında gözleri parlayan, kendine inanan, öğrenmek isteyen, hayalleri olan, başvurduğu iş tanımını ve şirketi kendi bilgisi ölçeğinde anlamış olan, kalanını öğrenmek için ise heyecan duyan, sorular soran, merak eden kişiler arıyorlar. Bu duruşu karşısındaki kişinin bedeninden okurken, kendine yaptığı yatırımlarla da, eylem söylem bütünlüğünü yakalamak istiyorlar.
Ülkenin işsizlik oranları, piyasa şartları gibi direkt ve hızlıca değiştiremeyeceğimiz gerçekler şöyle dursun, belki de işverenler, yeni mezunlara kapılarını sonuna kadar açma desteği sağlarken, o kapıdan girecek kişiler de iş alanları ve hayalleri ile ilgili daha girişimci ve gönüllü ruhlarıyla ders aralarında, final sonralarında, tatillerinde, boş vakitlerinde hem dünyalarına hem de dünyaya fayda sağlamak için çekinmeden adım atmaya, vizyonlarını değiştirmeye, geliştirmeye devam etmeliler.